YENİ BİR YAŞ DAHA BİTERKEN
Aslında bakarsanız
sürekli bir şeyler yazarım, bir şeyler hayal ederim içimde hep bir akış vardır.
Bu akış kimi zaman kelimelere yazdıklarımla kimi zaman beden dilimle
dökülüverir ama hiçbir zaman dökülmesi gereken yerde ve zamanda ağzımdan
çıkanlarla dışarı çıkaramamışımdır. Nerde nasıl konuşacağını bilmek kendini
ifade edebilmek derler halk ağzıyla, bunu yapmak olgunluk ve tecrübe
gerektirirmiş. O olgunluğa henüz gelemediğimi söyleyerek kendimi telkin etsem
de endişelerimin bir köşesinde asla olgunlaşamama korkusu var. Ya bu
gerçekleşmezse ya da gerçekleşmesi için zamanım olmazsa, işte o zaman bütün
endişelerim ve gelecek kaygım boşa çıkacak.
Sosyal ortamlara ilk
girmeye başladığım günlerden beri ki neredeyse 5-6 yaşıma tekabül ediyor,
hiçbir zaman normal biri gibi hissetmedim. Bu kendini beğenmişlik değil, bende
istemezdim ucubenin biri olmak. Herkes gibi arkadaş edinip herkes gibi bir
evlat olup hatta herkes gibi aşık olmayı ama olmadı, bu zamana kadar hiç
olmadı. Hayatımın bir döneminde olmuş gibi yaşamaya çalıştım ama o da çok uzun
sürmedi. Yalandan kurduğuma inandığım dostluklar ve aşklar şimdi yoklar. Yalnız
ve ucube hayatım her zaman ki gibi kaldığı yerden devam ediyor. Günün yirmi
dört saatinin neredeyse yirmi saati zihnimde hayatımda olmayan ne varsa eğer
olsaydı nasıl olurdu diye döndürüp duruyorum. Yolda yürürken bile kafamın
içinde aslında yaşayamadığım bir hayatı adeta bir tiyatro oynar gibi oynuyorum.
Bunu yapmak bana keyif verse de oradan çıkıp gerçek dünyaya döndüğümde içimi
bir hüzün kaplıyor. Bu hüzün kimi zaman gözlerimin dolmasına kimi zaman bir
şeyler yazmama sebebiyet veriyor.
Yazmak isteyip de kendini
bu kadar zor ifade eden biri olmak ne büyük tezatlık. Hayatım resmen
tezatlıklar üzerine kurulu. Kendimi normal hissetmek için ne kadar çabaladıysam
o kadar dibe battım. Şu an 26 yaşındayım işte bulunduğum dibe bu şekilde
çöktüm. Bacaklarımı karnıma çektim kendi kazdığım çukurun içinde en dipte
oturuyorum. Bu çukur 26 senelik bir çukur. Nereye kadar bu şekilde devam
edebileceğim bilmiyorum. Ömrümün kaç sene olduğunu o kadar çok merak ediyorum
ki. Hani derler ya insan ne kadar yaşayacağını bilseydi yaşayamazdı, diye. Ben
nedense yaşayabileceğimi düşünüyorum. O zaman geleceğin bilinmezliğinden
korkmazdım. Sadece yaşamaya bakardım. Ucube olayım ya da olmayayım umurumda
olmazdı nasıl olsa bir gün biteceğinden emin bir şekilde yaşamaya bakabilirdim.
Şimdi de bir gün biteceğini biliyorum ama ne zaman ve nasıl olacağını
bilmiyorum. Bu beni korkutuyor. Bu dipte daha ne kadar yaşayacağımı o kadar merak
ediyorum ki… Bugünü bile yaşayamayacak kadar çok merak ediyorum.
25. yaşımın bitmesine bir
ay kadar kaldı ve ben böyle hissediyorum. 26’da da bu çukurun dibinde yaşayacak
olmaktan o kadar korkuyorum ki. Her doğum günüm yaklaştığında aynı hissiyata sahip
olmaktan da nefret ediyorum. Nasıl olsa yalnız ve ucube hayatımda hiç bir şey
değişmeyecek. Daha ne kadar bu hayata katlanabilirim bilmiyorum.
Bu çukurdan ölü ya da
diri çıkabilmek benim elimde bunu da biliyorum. Her şeyi bilip de uygulamaya
dökememek de benim beceriksizliğimin bir parçası olsun. Herkes yuvarlak
dünyanın etrafında dönerek günü gece ederken ben sadece gecelerin olduğu bir
yarım kürede olduğum yerde sayıyorum. Bu da benim beceriksizliğim olsun.
Beceriksizliğe teslim olmak ne kadar kolay değil mi? Bunun için kendimi
yeterince yargılıyorum başka kimsenin beni yargılamasına ihtiyaç duymayacak
kadar yargılıyorum. Bu yargılar gün sonunda beni çukurun dibinde bacaklarım
karnıma çekik bir şekilde oturmama sebep oluyor. Kalkmak için bir şey yapıyorum
ya da yapmıyorum, buna karar vermek çok zor. İçimde bir savaş var ama bu savaş
hareketsiz bir savaş. Hareketsizlik çabalamamak mı demek? Bunu etraflıca
düşünmek gerek.
Yorumlar
Yorum Gönder