"YAZMAK" EYLEMİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK İSTEYEN KİMSE
"Yalnızlık ya da yalnız olma hissi en çok geceleri gelir bulur, sevilmeye muhtaç ruhumu..."diye başladı, başlayıp da bitiremediği bir başka hikayesine. Hayatında başlayıp da bitirdiği tek şey kitapları olan bu yazar adayı; kitap yazmadan, yazdığında ne yapacağını hayal ederdi. Kırılgan ruhu eleştiriye pek açık olmasa da alışmaya çalışıyordu; bu acımasız gerçeklere. Alışmak için geç bile kaldı çünkü yaşadığı hayatı ve içinde olduğu gerçekleri kabul etmek zorundaydı. Yetişkin olmak istiyordu ve bu isteğini gerçekleştirmenin tek yolu gerçekleri kabul etmekti. Bu yazar adayı yine aynı şeyi yaptı ve yetişkin olduğunda olabilecekleri düşünmeye başladı. Sıraladı zihninde "Yetişkin olduğumda, özgür olacağım, kendi çabalarım ile yaşayacağım ve bir şey yapmadan önce kimseye danışmayacağım." dedi. Sonra her zaman ki gibi gerçekler çarpıverdi suratına "Yetişkinler de başkalarına muhtaçtı ve modern kölelik sisteminin içinde mahkum olmaktan başka çaresi yoktu." Modern kölelik aklına geldiği için çok sinirlendi. Bu konu hakkında çok ciddi eleştirileri vardı fakat bu eleştirileri hiçbir zaman açık bir şekilde dile getiremiyordu çünkü içinde bulunduğu, ekmeğini yediği, düzeni eleştirmek tutarsız gelirdi çoğu zaman. O da doğru ya bu hayatta tutarlı olabilen herhangi bir şey de yoktu. Eleştirinin kötü bir şey olmadığına kanaat getirdi. Kendisini düşündü; biri kendisi hakkında bir eleştiride bulununca canı sıkılsa da yanlışlarını görüp, bir daha kine doğru olanı yapmaya çalışırdı. Çoğu zaman beceremezdi ama olsun çabalıyordu. Yazar adayı yazarken kendinden geçmiş olmalı ki bir anda "ZAMAN" kavramını düşünmeye başladı. Gün içinde zaman konulu bir dergide birkaç makale okumuştu, oradan aklında kalmış demek ki. "Zaman" dedi ve iç geçirdi kendi kendine, düşünmeye başladı. "Zaman var olmaktır." yazıyordu derginin ilk sayfasında. Neye göre?Kime göre var olmak peki bahsettikleri. Aklına toplum anlayışı geldi. "Başkalarına göre var olan, var olmuş demektir; hiç sormazlar ki sence sen var mısın? diye" Toplum anlayışı da kimi zaman hayat kolaylaştıran, kimi zaman zorluk çıkaran bir bakış açısıydı. Yazar adayı da kolaya alışmış biri olduğu için toplumun istediği yönde ilerleyen bir bireydi. Sahi birey miydi? "Bireyimdir herhalde" diye düşündü. Zaman tekrar aklına geldi. Zamanın bir parçası olan şu an hakkında düşündü. "Şu an" hakkında bir şeyler okumuştu dergi de ve onları yad etmek istedi. "Althusser ne yazarmış ama kos koca şu an kelimesini iki kez peş peşe kullanarak yeni bir anlam kazandırmış." dedi. Althusser'in cümlesi de şuydu; şu an yaptığım yazma eylemi ile sizin şu an yerine getirdiğiniz okuma eylemi... Yazar adayı bu cümleyi, okuyucularının birkaç defa okumasını temenni ediyordu çünkü birkaç kere okuyunca; insan büyüleniyordu. En azından o büyülenmişti. Büyülenmek denince, modern zamanın içerdiği insanlar üzerinde oynadığı büyüleyici oyunlar düşüverdi aklına. Bu oyunların çoğu zaman o bile farkına varmıyordu fakat vardığında kandırılmış ve aciz hissediyordu. Diğer insanların da öyle düşündüğüne inanmak istiyordu ama gerçeği bilemiyordu. Bu oyunlar öyle inandırıcı inançlar ve tutkular üzerine kurulmuştu ki kendilerine muhtaç olmayı mecbur kılıyordu. Bir şeye mecbur kılınmak da modern köleliği getiriyor ve özgürlüğü elimizden alıyordu. Yetişkin olup yazar olmayı hedefleyen, yazar adayı çıkmaza girmişti. Şunu da biliyordu ki; her çıkmaz sokak ona yeni bir yazma amacı verirdi. Hep çıkmaz sokaklar ile karşılaşamayı diledi ki yazacakları bitmesin ki o istese de bitmeyecekti.
İşte o an anladı yazar adayı hiçbir hikayenin sonu zaten olmadığı için sonunu getiremiyordu.
Yorumlar
Yorum Gönder