BEN MUTLUYUM

 

Şu an bulunduğum sinema salonunda zihnimde, geçmişte yaşadığım farklı zamanlarda geçen dört gün, var. Zaman sıralamasına göre gidersem daha anlaşılır olacaktır.

Güneşli bir kış günüydü. O zamanlar üniversite ikinci sınıf öğrencisiydim. Kilo verme sürecine henüz girmiştim. Özgüvenim yemeğimi boş sınıfta tek başıma yiyecek kadardı. Kantine gitmek bile korkmama sebep verdiği için bulduğum boş sınıfta hızlıca yemeğimi yer, kitabımı alır ve cam kenarında otururdum. Lisede de durum pek farklı değildi. Cam kenarında yalnız başına kitap okuyan o kızdım. O gün bulunduğum sınıf okul bahçesinin arka araba yoluna doğru bakıyordu. Bir grup öğrenci, sanırsam benim gibi sinema öğrencileri, ellerinde kamera ve tripot ile bir şeyler çekiyorlardı. O grupta pembe tişört giymiş ve az saçı olan, kel demek kaba olurdu, biri vardı. Pembeye olan zaafım ona bakmama sebep oldu. Bir insan karizmatik olmaya çalışmazken bu kadar dikkat çekici olabilirdi. Bana da öyle gelmiş olabilir. Ardından gülümsemesine dikkat kesildim, uzaktan bile ne kadar güzel olduğunu görebiliyordum. O an kısa ve büyülü bir andı. Sonrasında okuduğum kitaba geri döndüm. O kadar dikkatli izlerken onların beni görmesinden korkmuştum. Neyse ki hiçbiri fark etmedi. İşte aklımdan çıkmayan ilk gün bu.

İkinci günde fiziksel olarak yanımda kimse yoktu. İyi ki de yoktu. Biri beni o halde tepinirken görseydi çok utanırdım. O zamanlar bir önceki döneme göre daha sosyaldim. Kilo verme sürecimin ortalarındaydım ve bir arkadaş grubu edinmiştim. Şimdilerde hiçbiriyle görüşmüyorum, görüşmekte istemiyorum. O zamanımı neşelendirdikleri için teşekkür ediyor ve bir daha görüşmemeyi diliyorum. Neyse bizim bir belgesel sinema dersimiz vardı. O dersin vizesi ya da finali için hatırlamıyorum grup ödevimiz vardı. Her grup en az dört kişi olacaktı diye hatırlıyorum. Biz de üç kişiydik. İnanılmaz sosyal bir arkadaşımız vardı. Tanımadığı insan neredeyse yoktu. O bize mesaj attı. Ç.’yi tanıyormuş ve o da bu dersi alıyormuş. Gruba ihtiyacı varmış. Tecrübeli, kamera ve kurgu biliyor, dedi. Bizde seve seve, olur, dedik. Çünkü biz üçümüz olsaydık ne yapacağımızı bilmiyorduk. Ç.’yi sosoyal olan o arkadaşımız aracılığıyla ödev grubumuza aldık. Ben kim olduğunu merak ettim. Profil fotoğrafına bakar bakmaz kalbim yerinden çıkacak gibi oldu. O; pembe tişörtlü, az saçı olan çocuktu. Grupta tanışmış olduk. Bir gün ödev hakkında konuşmak için buluşmaya karar verdik.  Grupta bu mesajlaşma olurken ben oldukça sessizdim çünkü o an tepinmekle meşguldüm. İşte aklımdan çıkmayan üçüncü gün de bu buluşma akşamı.

O gün kendimce süslenmiştim. Dolabımda pek kıyafetim yoktu çünkü kilo verme sürecinde kendime pek kıyafet almamıştım. Saçlarımı çok özenli yaptığım aklımda, kıyafetime de kendimce özen göstermiştim. Tabi onun ilgilendiği kızların yanından geçemeyecek kadar rüküştüm. Ne giydiğimi net hatırlamasam da bundan eminim. O gün arkadaşımız M.’nin sürekli gittiği Annemin Evi diye bir kafede buluştuk. Ben buluşma yerine saatler öncesinden gittim. Peşimden S. Geldi. Sanırsam o akşam İ.’de oradaydı. Tek net hatırladığım Ç.’nin canlı bir şekilde karşımda oturduğu. Okulda sadece uzaktan selamlaşmıştık daha doğrusu selamlaştılar, ben yüzüne bakamadım. Geldiğinde de durum pek farklı olmadı. Tam karşıma oturdu. Konuştukça gözünün içine içine bakmaktan kendimi alamaz hale gelmiştim. O akşam senaryomuzu yazdık. Senaryo yazmak konusunda iyiydim, o zamanın standartlarına göre iyiydim. Şimdiler de o kadar da iyi olduğumu düşünmüyorum. Orası başka bir hikaye tabi. Asla unutamadığım sarı bez şakası… Kafede çekebileceğimi sessiz korku kısa filmi konuşuyorduk ve bende not alıyordum. Bir yerde karakterin elinde bez olduğunu yazıyordum. Onu sarı bez şeklinde yazdım. Bunu gülünç buldu. “Doğru ya o bez hep sarıdır.” Dedi ve güldü. Mizah anlayışıyla beni kendine o an hayran bırakmıştı. Çekim günü bile bunun şakasını yapmıştı. O akşam eve gittiğimde yüzümde engel olamadığım bir gülümseme vardı. O gülümsemenin zamanla en büyük göz yaşım olacağını bilmiyordum.

Bir diğer gün ise kafede yalnız buluştuğumuz gün. O gün M. Ve S. Benim ondan hoşlandığımı bilerek grup buluşmasına gelmemişti. O gün çekecek olduğumuz filmin dosyasını hazırlamak için buluşacaktık. Kelimelerle aram hep iyi olduğundan o akşam onu etkilediğimi bile düşünmüştüm. Ama düşündükçe tam tersi rezil olduğumu düşünmeden edemiyorum. Heyecandan tam olarak ne dediğimi hatırlamıyorum. O gün Fenerbahçe maçı vardı buluşup dosyamızı oluşturduktan sonra o maça gitmişti bende o kocaman gülümsememle evime dönmüştüm. O gün kafede yan yana oturup onun bilgisayarından dosya hazırladık, senaryo yazdık ve biraz da sohbet ettik. Sohbetim büyük ihtimalle onu pek sarmamıştı ama ben o anın sonsuza dek sürmesini dilemiştim. Ama tabi ki sürmedi.

İşte her şeyin olmayacağının kafama dank ettiği o güne geldik. Yaptığım şeyden şimdi bile utanıyorum o günlerde nasıl cesaret etmişim bilmiyorum. Aşk demek ki gözümü kör etmişti. Aynı grup ödevinin belgesel film ödevi için S.’nin memleketi olan Çorum’a gittik. O günün her anı aklımda dönüyor. Uzun uzun yazmak istiyorum. O günkü heyecanım akşamdan başlayarak ertesi geceye kadar bitmedi. Akşamdan M. ve S. Tabi ki Ç.’ye bir poşetin içinde çikolata ve meyve suyu hazırladım. Otobüs bilet paramızı Ç. Kendi kartından aldığı için onun poşetine bir de 50 TL attım. Vay be otobüs bileti 50 TL’ydi. Gidiş biletimizi tekli koltuklarda aldık. Dönüşte ise yine M. ve S.’nin ayarlamalarıyla  Ç. İle yan yana oturduk. Gidiş yolunda tam arkasında oturuyordum. Bütün yol yansımasını izledim. Sonunda Çorum’a vardığımızda S.’nin aile evinde yemek yedik. Sonrasında S.’nin abisinin yardımıyla belgeselini çekeceğimiz kovboy amcanın yanına gittik. Çekim vakti geldiğinde birinin muhabir gibi sorular sorması gerekiyordu. O kişi olmam konusunda Ç. Bana cesaret verdi. Bende aldığım gazla kabul ettim. O ne dese yapacak durumdaydım zaten. Çekim vakti bitince kovboy amca bizi kendi süslü arabasıyla gezmeye bile götürmüştü. Bütün bunlar yaşanırken gözlerimi ondan alamazken kesin ona karşı hislerimden o gün emin oldu. Sonrasında emin olmamak için salak olmak gerek ki o çok zeki bir insandı. Dönüş yolu için terminale geldik. Otobüse bindik. Ç. İle yan yanaydım. Evet yanımda gidecekti tüm gece boyunca yüzümdeki sırıtmaya büyük ihtimalle engel olamamıştım. O günden önceki gün de pek uyuyamadığını ve çok uykusu olduğunu dile getiriyordu. Çok uykusu olan Ç. Otobüs yolculuğu boyunca uyurken ya da benimle muhatap olmamak için uyuyorken ben kalbimdeki çarpıntıyla arkadaş grubumuzdan mesajlaşıyordum. Gruptaki herkes bana cesaret vermeye çalışırken ben resmen buz kesilmiştim, gerilmiştim sadece aptalca gülümsüyordum. Bütün yol kafası omzuma düşsün diye dua ettim ve o kafası hiç omzuma düşmedi. Şimdi düşünüyorum da belki de hiç uyumamıştı ve bilerek düşürmemişti. O otobüs yolculuğundan sonra onun için ilk defa ağladım. Çünkü o an hiç olmayacağını anlamıştım. Benim olmayacağını ve beni kadın olarak görmediğini anlamıştım.

Şimdilerde ise iyi ki olmamış diyorum. O benim gözümde hiç kusuru olmayan muhteşem insan olarak kalacak. Fiziksel olarak hiçbir anımız olmasa da zihnimde hep kusursuz o insan olarak yaşayacak. Bundan dolayı mutluyum. Bir insan olmayan bir şey için mutlu olabilir mi? Ben mutluyum, yıllar geçmiş olsa da... Ona olan duygularım sayesinde mutlu bir hayalperest ucubeyim. Aşkın tanımı herkese göre değişir benim için de aşk bu demek. 

(Genç Werther'in Acılarını tekrar okumaya başladım. Bu beni Ç.'yi düşünmeye itmiş olabilir. Sonum Werther gibi olmasın ama duygularımız o kadar benziyor ki okurken kendimi empati kurarken buluyorum.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SİYASET VE POLİTİKA KAVRAMLARININ FARKI

FARKINDALIK

WERTHER İLE BULUŞMA