Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

SOSYAL FOBİYİ YAŞAYAN BİRİNİN " SOSYAL FOBİ " YAZISI

 Bloğuma Münchausen Sendromu hastalığı hakkında bir yazı yazmıştım ve bu seriyi devam ettirme kararı aldım. Psikolojik hastalıklar serime kendimde yaşamış olduğum sosyal fobi hastalığı ile devam edeceğim. Bu yazı bilimsellikten uzak,  hastalığı yaşayan ve yaşamakta olan birinin ağzından sosyal fobi hakkında bir yazı niteliğinde olacaktır. Elbette kendi yaşadıklarımdan ziyade kendi araştırmalarıma da yer vereceğim. Bu blogta kendi hikayemi anlatıyorsam, sosyal fobi hakkında bir yazı bulundurmam şarttı.  Isaac Marks, ilk kez 1996 yılında sosyal fobiyi psikiyatrik bozukluk olarak tanımlamış ve literatüre geçmesini sağlamıştır. İnsanın doğası gereği sosyal bir varlık olduğu için sosyal fobide yabana atılabilecek bir rahatsızlık değildir. Temelde, başka insanların bulunduğu ortamlarda hata yapma, diğer kişiler karşısında küçük düşme korkusu olarak tanımlanabilir olsa da bunu anlayabilmek için biraz daha derinlere inmek gerektiği düşüncesindeyim. Öncelikle her insanın her yaşta...

FRANSIZ YENİ DALGA YÖNETMENİ FRANÇOİS TRUFFAUT VE SİNEMASI; " PİYANİST'İ VURUN " FİLMİ

Resim
  Yönetmen sineması, bir sinema sever olarak hep ilgimi çekmiştir. Beni etkileyen tarafı; eğer bir film yönetmen sineması yapıtıysa filmin bir kişiliğin imzası olduğu düşüncesidir. Sinema kuramlarında da bu anlayışa Auteur adı verilmiştir. Auteur kuram, Fransız sinemacılar dolayımıyla bir kuram haline getirilmiştir. Fransız Yeni Dalga yönetmenleri, gerçekçi sinema anlayışlarıyla 50’lerden itibaren ana akım olan Hollywood sinemasına karşı bir hareket olarak ortaya çıkmış ve Hollywood’un yönetmeni bir kenara atmış yıldız sineması anlayışına karşı bir duruş sergilemişlerdir. Gerçekçi yaklaşımları da sinema fikirlerine yön veren Andre Bazin sayesinde şekillenmiştir. Andre Bazin’in Cahirs du Cinema dergisinde sinema eleştirmenlikleriyle başlayan kariyerleri sonraları yönetmenliğe evirilmiştir. Fransız Yeni Dalga’nın göze çarpan iki Auteur yönetmeni olduğunu söylemek mümkün; Jean Luc Godard ve François Truffaut. İki isim benzer bir sinema anlayışı sergilese de kendi yapıtlarında Auteur y...

THE ROCKY HORROR PİCTURE SHOW; TİYATRAL BİR MÜZİKAL SİNEMA

Resim
  Benim müzikallerle tanışmam çocukluğuma dayanır. Disney Channel kanalını izleyen bir çocuk olarak High School Musical serisini izlemiştim. O zamanlardan itibaren müzikaller benim film zevkim içine dahil oldu. Yakın zamanlarda birinin tavsiyesiyle de şimdi yazacağım müzikal ve korku türüne dahil film olan; The Rocky Horror Picture Show adlı yapımı izledim ve bu filme neden daha önce denk gelmediğimi sorguladım. The Rocky Horror Picture Show, 1970’lerde çıkmış olduğunu öğrenmeden zaten tahmin edilebilir bir yapım. 1975 yılında gösterime sunulmuş olan film, 70’lerin özgürlükçü ruhunu yansıtan bir hikayeye sahip. Film yayınlanmadan bir yıl kadar önce filmde de Riff Raff karakterini canlandıran Richard O’brien tarafından yazılmış bir müzikal oyun. Tiyatroda oldukça ilgi görmüş olmalı ki filmi de bir yıl arayla beyaz perdeye taşınmış. Yönetmeni Jim Sharman aynı zamanda bir tiyatro yönetmeni ve bunu filmde anlamak çok da zor değil. Eğer bir müzikal tiyatro filme uyarlanacaksa bu yine ...

GELİNCİK FİLMİ; GERİLİM DOLU BİR SİSTEM ELEŞTİRİSİ

Resim
  Gelincik, son zamanlarda izlediğim en etkileyici türk yapımlarından biri. Orçun Benli’nin hem yönetmenliğini yapmış olduğu hem de Şükrü Üçpınar ile beraber senaristliğini üstlenmiş olduğu bir gerilim filmidir. Gerilimin yanı sıra filmde gözle görülür bir otorite eleştirisi vardır. Ahmet Mümtaz Taylan ve Kaan Yıldırım’ın da başrolü üstlendiği bu filmde, zaten usta oyuncularımızdan olan Ahmet Mümtaz Taylan’ın oyunculuğunu bu filmde bir kez daha tebrik etmek istiyorum. Telsiz sesleriyle başlayan film, ilerleyen sahnelerde sunacağı karanlık temanın habercisi niteliğinde. Hikayede ilk önce bir şeylerden gizlenen polis Ayhan’ı görüyoruz. Ormanın içinde bir eve gizlenmiş olan terör şube komiseri Ayhan, Karadayı karakteri ile karşılaşıyor. Bu ikilinin en baştan beri arasındaki gergin hava gizemi yaratan asıl unsur haline geliyor. Filmde sıkça zaman geçişleri mevcut, hikayedeki gizem düğümleri bu zaman geçişleri ile film sonuna kadar yavaş yavaş çözülürken aslında oldukça dramatik bir...

HEMŞİRE KATİL JANE TOPPAN

Resim
  Honora Kelley, Bridget ve Paul çiftinin en küçük çocuklarından biridir. Anne Bridget, çocukları küçükken tüberküloz hastalığından hayatını kaybedince çocukların bakımı Paul’a kaldı. Paul Kelley, alkolik ve sorumsuz bir adam olduğundan onun bakımına muhtaç iki küçük kızları olan Honora ve Delia’yı Boston Kadınlar Sığınma evine bıraktı. 1864 yılında Honora Kelley, Massachusetts’li zengin bir aile olan Toppan’ların evine sözleşmeli hizmetçi olarak gitti. Yasal olarak o aile ferdi olmasa da onların soy isimlerini ve onların seçtiği ismi aldı. 28 yaşına kadar hizmetçilik yaptıktan sonra Cambridge Hastanesinde hemşirelik eğitimi aldı. Jane’in karanlık dünyasına bu meslek ve bilgi girince az sonra yazacağım olaylar gerçekleşmeye başladı. Öğrencilik yıllarında ilaçlar, zehirler hakkında eğitim alırken bu konunun tutkunu oldu. İlk kurbanları fareler oldu. Çalışmaya başlayınca da tercihen geceleri çalışan bir hemşire olarak bir çok insana kendi morfin ve atrofin karışını yaşlı ve savunma...

Der Goldene Handschuh; Altın Eldiven Film İncelemesi

Resim
  Altın Eldiven, umutsuz karakterlerin birleşimi olan karanlık havaya sahip bir dönem filmi olmasının yanı sıra gerçek hikayeden uyarlanarak yapılmış olan bu film gerçekçi yaklaşımıyla hassasiyeti olan izleyicileri rahatsız edebilecek sahneleri olan 2019 yapımı bir gerilim filmidir. Filmin yönetmenliğini ve yapımcılığını Türk asıllı Fatih Akın üstlenmiştir. Film 70’lerin Almanya’sında yaşamış olan seri katil Fritz Honka’yı anlatmaktadır. Filmin başlangıcı sanat filmi mantığı ile özelden genele yapılmıştır. İlk sahne 1970 yılında Honka’nın ilk cinayetinin gecesiyle başlamaktadır. İlk işlediği cinayetinde ceset parçalarını halka açık bir yere bırakmıştır ve ceset parçaları ertesi gün haberlere konu olmuştur. Bu yüzden bundan sonra işlediği diğer cinayetlerde cesetleri parçalayıp evinde bir yere atmıştır. Bahsi geçen seri katil Fritz Honka’nın karakterinden kısaca bahsetmek gerekirse, Yunan göçmenleriyle aynı apartmanda çatı katında yalnız yaşayan asosyal bir adamdır. Tek sosyalliği...

KENDİ KENDİNİ YAKALATAN KATİL-DENNİS RADER

Resim
  Seri katillerin kimisi beş kimisi de on yıllar boyunca yakalanmamışlar. Bu yazıda bahsi geçen Dennis Rader ilk cinayetinden 31 yıl sonra yakalanmış ve yıllar boyunca B.T.K takma adıyla Amerikan halkına korku salmıştı. Cinayetlerinin temel motivasyonu cinsel sapkınlık olan seri katil yıllar boyunca ailesine ve çevresine iyi bir aile babası modeli çizmişti, 25 Şubat 2005 gününde araba sürerken yakalanana dek. Dennis 9 Mart 1945'te Kansas'ta işçi bir ailenin dört çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. O doğduktan kısa bir süre sonra Rader ailesi Wichita'ya taşındı. Geçimini sağlamak için uzun mesailer yapan ebeveynler çocuklarına yeterli ilgiyi gösteremiyordu, bu durumdan en çok da Dennis etkileniyordu. Dennis sonraları kendisini, kadın sevgisine aç bir erkek, olarak tanımlamıştı. Gençliğinin ilk yıllarından itibaren sadist cinsel dünyasında sık sık kaybolur ve gerçek dünya ile ilişkisini zaman zaman keserdi. Bu içe dönüklük notlarına yansımış olmalı ki liseden sonra gittiği ...

HAYAT DUVARLARI

 Bazı günler her şeyin güzel olacağına inanıyorum. Tam o sırada hayatın duvarları önüme çıkıyor. Bu duvarlar neredeyse boyumun üç beş katı, yine her şeye rağmen o duvarlardan zıplamaya çalışırken her şeyin güzel olabileceğine kendimi inandırmak o kadar çok istiyorum ki, duvarların büyüklüğü bile aklıma gelmiyor. Gün geliyor o duvarlardan atlayamayacağımı anlıyorum. Peşinden kendi duvarlarımı örüyorum. O duvarlarla kendimi sarıp sarmalarken kimsenin haberi olmadan kendimi sona hazırlıyorum. Bu duvarlardan yalnızca sona yaklaştığımda haberi olan diğerleri arkalarına kısaca dönüp baktıktan sonra hayat duvarlarından zıplamaya çalışıyorlar. Bilmiyorlar ki eninde sonunda onlarda kendi duvarlarını örecekler, ister duvardan atlasınlar ister atlayamasınlar. 

GEÇMİŞTEN GELEN KESİT

25 Haziran 2020/ Perşembe Sabahı "...Beklemek, gerçekten çok zor. Zamanın geçmesini beklemek. Özellikle de kafam bedenime ağır geldiği sabahlarda. Fizyolojik olarak bedenimin bana ağır gelmesi gerekirdi. Bedenimde bana fazlalık olan bolca yağ ve su var. Bunları vermek için çabaladığımda oluyor. Gel gör ki kafamın ağırlığına sebep olan düşünceler, onlardan bir türlü kurtulamıyorum. Zaman diyorlar, beklemek gerekirmiş. Şu zaman dedikleri şey geçmek bilmiyor. Oturduğum ev bir apartmanın en yüksek katı, o yüzden uyandığımda gördüğüm ilk canlılar, kuşlar. Bu sabah onların uçuşu bile bir ağır ağır işliyor. Depresyon çok ağır, yaşamak daha da ağır geliyor. Her şeyin hızlı gerçekleşmesi gerekmez miydi? Büyükler yirmili yaşların çok hızlı geçtiğini söyler durur. Bu sözleri neden benim   hayatım için geçerli değil? Ya da benim zihnim için geçerli değil? Sonuçta yirmilerimin başında bir bireyim. Ben bir birey miyim? Birey olmanın gereklilikleri, yirmilerinde bir birey olmanın gereklilikleri;...

UFAK BİR ZİHİN OYUNU

 Kimi zaman geçmişten kopabilmek, onu düşünmeden yeni bir hayata adım atmak ne kadar zor gelir. Dip dizisinin çok güzel bir başlangıç cümlesi vardı " Acı geçiyor da acıyı çekmiş olmak geçmiyor." diye. Hayat tecrübelerle dolu bir serüven. Bazen başarılı bazen başarısız oluyoruz. Başarısız olma durumuna alışmış olmak başarılı olma durumundaki duygu durumuna tepki verme şeklimizi belirliyor, özellikle duygusal konularda. Şu an bulunduğumuz konumdan mutlu olsak da geçmişte bulunmuş olduğumuz konum kimi zaman aklımıza düştüğünde birkaç saniyeliğine geri dönüyoruz. O geri dönüş zihinde kalıplaş bir sıfat gibidir. Kendimizi o sıfattan kurtulmaya çalışsak da o konumdan çok uzak olsak da aklımıza düşer işte. En kötüsü de şimdiye duyulan sorumluluktan ötürü zihnimizde kalıplaşmış o sıfat kendimizi suçlu hissettirir. Kendimizin canı zaten yanmıştır şimdi yaşadığımız hayattaki diğerlerine de aynı acıyı hissettirmek, suçluluk hissi uyandırır.  Bütün bunlar zihnimizde yüzerken, fikirler he...