TED BUNDY; GENÇLİK YILLARI


Bu blog için hazırladığım ilk seri katil yazısını, tarihe adını asla unutulmayacak bir şekilde yazdırmış ünlü bir seri katille alakalı yazmak istedim. Bu yazıyı bölümler halinde sizlere sunacağım.



24 Kasım 1946 tarihinde yalnız bir anne olan Louise’in çocuğu olarak dünyaya geldi. Louise 22 yaşında bekar bir kadın olduğu için ebeveynlerinin yanına taşındı ve 4 kişilik bir aile olarak Ted 5 yaşına gelene kadar Philadelphia’da yaşadılar. Ailesi küçük Ted’e annesini ablası; büyükanne ve büyükbabasını da anne ve babası olarak tanıttı. Bu bir ailenin yaşatabileceği en büyük travmalardan biridir. Kaldı ki bu olay zaten çok sağlıklı olmayan bir birey olan Ted’in karakterinde büyük bir yaraya sebep olan travma olarak kaldı. Babası olarak tanıdığı büyük babası şiddet eğilimi olan sinirli bir adam olduğu için ablası olarak bildiği annesi Louise oğlunu da alıp Washington’a yerleşti. Orada Johnny ile tanıştı. İkisi evlendi ve Ted’in o evlilikten üvey kardeşleri doğdu. Yalnızlığı seven bir çocuk olarak yetişen Ted’in üvey babası ile de ilişkisi hiç iyi değildi. Kendisini ailesine ait hissedemeyen bir çocukta görünmesi çok da olağan dışı olmayan Ted asosyal bir şekilde büyüdü. Sonraları ustalaşacağı hırsızlık eylemlerine küçük yaşta başlayan Ted o zamanlar bile yakalanmamıştı. Fakat bazı garip olaylar yaşanmıştı. Küçük bir çocukken kesici aletlerle oynamaya bayılırdı. Ergenlik çağına geldiğinde üvey babasıyla işler iyice aşırıya kaçmış birbirleriyle yumruklaşmaya kadar giden kavgalar etmeye başlamışlardı. Aile içinde kendini kabul ettiremezlik yaşıtları arasında da devam ediyordu, çokça zorbalığa maruz kalsa da akıllı bir çocuk olduğu için hepsinin altından kalkabiliyordu. 1968 yılında liseden mezun olmasının ardından küçük bir üniversiteye kabul edilmişti ve annesiyle birlikte yaşıyordu. Tabi o zamanlar da annesini hala ablası olarak biliyordu. Sosyal hayatı yoktu. Okul ev arası gidip gelmek dışında bir aktivitesi yoktu. Bunun sebebi Ted ilerleyen yıllarda “Sosyalleşmek için kendimi yeterli görmüyordum bu yüzden insan içine karışmayı başaramadım.” cümlesiyle açıklasa da notları ortalamanın üstünde ve derslerde de konuşkan bir öğrenciydi. İnsanlarla sosyalleşmeyi kendisi reddediyordu. Bana kalırsa bu dönemde gözlem yeteneğini geliştirmişti. Gözlem yeteneği de başarmak istediği manipülatif insan şeklini almasındaki başlıca özelliktir. Bu üniversite de daha ilk yılını bitirmeden Çince eğitimi sayesinde Washington üniversitesine geçiş yaptı. Bu üniversitede öncekine göre daha kalabalık bir yerdi bu yüzden Ted burada kendini daha iyi hissetmişti. Çin eğitimi bu yıllarda ona ciddi anlamda prestij kazandırmış hatta Çin lokantası bile işletmeye başlamıştı. Bu dönemlerde Ted ilk defa kendini yeterli hissetmeye başlamıştı. Bunun bir sonucu olarak ilk ciddi ilişkisi olan Stephanie Brooks ile ilişkiye başladı. Ted bu ilişkiye son derece büyük bir tutkuyla bağlıydı çünkü Stephanie’den önce bir kadınla duygusal ve cinsel anlamda bir ilişkisi olmamıştı. Kaldı ki Stephanie ile bile bir süre cinsellik anlamında bir ilişki yaşamamışlardı. Stephanie ruhsal gelişimini tamamlamış, hedefleri belirli olgun ve güzel bir genç kadındı. Ted ise kişiliği ve hayalleri yeni yeni oluşmaya başlamış biri olduğu için ilişkileri uzun sürmedi. Ted’in ilk başta sevimli gelen tavırları Stephanie’ye çocukça gelmeye başlamıştı ve 1968 yılında ilişkiyi sonlandırdı. Ted için bu olay çok yıkıcı olmuştu. Bu olaydan sonra Ted düşüşe geçti. Tekrar izolasyon sürecine girdi. Bu süreçte etrafı gözlemledi fakat gözlem şekilleri sapıklık derecesindeydi. Örneğin kız yurdu odalarını gözlemlerdi. Bu süreçte aynı üniversitede başka bir bölüme yazıldı fakat başarılı olamadı. Ayrıca okulda Stephanie’yi görüyordu bu onun için bir fobi haline gelmişti. Öz güvenini ve inancını yitirmiş bir şekilde annesi ve babası olarak bildiği büyükanne ve büyükbabasının yanına geri döndü. Bu ziyarette gerçekleri öğrendi; ablası annesi, annesi ve babası büyükanne ve büyükbabasıydı. Hatta bu aile ziyaretinde kuzeni doğum belgesini ona göstermiş baba kısmının boş olduğunu ona göstererek onu aşağılamıştı. Ted babasız olduğunun gerçeği de yüzüne vurulduktan sonra bunu kabul etmiş gibi gözükse de içini büyük bir öfke kaplamıştı. Bu öfke ile Washington’a geri döndü.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SİYASET VE POLİTİKA KAVRAMLARININ FARKI

FARKINDALIK

WERTHER İLE BULUŞMA