Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KARANLIĞIM, YALANLARIM VE BEN

Resim
 Zor geçen zamanlarda, nefes almak ya da çabalamaktan yorulduğumu hissettiğimde; yalnız kalmayı tercih ederim. Yalnız kalmayı tercih ederim çünkü en azından etrafımdaki insanların huzurlu yaşamasını isterim. Çoğu zaman istemeden de olsa kendi karanlığımın içine çektiğim insanlardan sonraları özür dilerim ve bundan asla gocunmam, kabul edenler; o karanlığa benimle mahkum olurken kabul etmeyenler karanlığımdan kurtulurlar. Onlar için kurtuluşun bir adımı benim için ise daha da yalnızlaşmanın bir adımı gerçekleşir.   Kendi karanlığımla boğuşurken yanımdaki insanlar için de suçlu hissederim. Onlar benimle mutlu olduklarını söyleseler de içimden inanmak gelmez. İnsanlara inanmakta zorlanırım çünkü bende diğerlerine karşı yalan söyleyerek, içimdeki karanlığı gizleyerek, yaşarım. Karanlığım, yalanlarım ve ben; işte bizim muhteşem uyumumuz. 

BAZI GECELER

Bazı geceler vardır; aklında anıların dolandığı, tıpkı bodrumda ki fare gibi; uyuyamazsın anıların ayak tıkırtıları yüzünden. Hayatın  adaletini sorgularsın; senin gecelerin uykusuz, gündüzlerin anti depresan haplarının sahte gülüşleriyle geçerken. Sahi mutlu ve huzurlu zannederler seni, öyle ki buna kendin bile inanırsın. Rolünü öyle inandırıcı oynarsın ki kendini bile kandırırsın. Her sabah kalktığında aynı maskeyi takıp kalkar ve hayatın döngüsünün içine karışırsın. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan tekrar aynı yere yatağına dönersin. Yine adaleti sorgulamaya başlayacakken; gün seni o kadar yormuştur ki sadece uyursun. Sadece uyuduğun geceler geri geldiğinde normale döndüğünü düşünürsün fakat onu rüyalarında ve hayallerinde görmeye başladığında çıkmaz sokak da sıkışıp kalırsın; gerçekliğin içinde kaybolabilir ve onu göz ardı edebilirsin fakat hayalleri ne göz ardı edebilir ne de kaybolabilirsin. 

TUVALET KAĞIDININ KISA TARİHİ

Resim
Son zamanlarda birçok şeye zam geldiği gibi temel ihtiyaçlarımızdan biri olan tuvalet kağıdına da büyük ölçüde zam gelmiş durumda. Peki şimdilerde zam geldiği için gündemden bir türlü düşmeyen tuvalet kağıtları nasıl ortaya çıkmıştı?   Hep beraber bu sorunun cevabını öğrenelim.   Tuvalet kağıdını tarihte ilk kullanan Çinliler olmuştur. 589 yılında Çinli bir devlet görevlisi aynı zamanda bir bilgin olan Yan Zhitui, felsefesinden alıntılara yer verdiği kağıtlarını okuduktan sonra tuvalet ihtiyaçları için kullanabileceklerini halkına söyledi.   14. yüzyılda ise tuvalet kağıdını geliştirdiler ve 700.000 aromalı yapraklar ürettiler.   Aynı zamanlarda tuvalet kağıdı işlevini farklı yerlerde farklı şeyler görüyordu. İngilizler, koyun yünü ya da kitap sayfaları;   Havaililer, hindistan cevizi yaprağı; Fransızlar, dantel kullanırlardı.   Araştırırken en çok dikkatimi çeken ise eski Romalılar'ın kullandığı yöntem oldu. Eski Romalılar, halka açık tuvaletlerde ...

AŞKA DAİR

Aşka dair inançlarımı yitirirken aynı oranda aşka dair korkularımı artırırken, bu kısır döngü içinde çırpınıyorum. Çırpındıkça hasar alan kalbim gittikçe daha da kırılıyor ve sertleşmeye başlıyor. Sertleşme sonucu kişiliğim zedeleniyor ve kendimi tanıyamamaya başlıyorum. Çevremdeki insanlardan aynı türde cümleler duymaktan sıkılıyorum ve onlardan uzaklaşıyorum. Yeni edindiğim çevreden daha çok hasar alıyorum. Başka şeylere sarlıyorum ve bunlar bana zarar veriyor. Zararlarının farkına varıyorum ve onlarında bırakıyorum. Ortalıkta amaçsızca dolaşmaya başlıyorum ve kendime daha da çok dönüyorum. Kendimi acımasızca eleştiriyorum. Kendimi kara deliğe sürüklüyorum. Kara deliğin ucunda iken bir anda bu acıya alıştığımı fark ediyorum. Artık kendimi kabullenmişliğin kucağında buluyorum. Kabullenmişliğin rahatlığını bir süre yaşadıktan sonra birçok şeyi içime atmayı öğreniyorum. Bu kısa süreli bir çözüm olduğundan, en ufak bir zaman boşluğunda kara deliğin içinde buluyorum kendimi. Kabullenmişl...

KİMİLERİ

Bu gece kimileri; Tek başına uyumaya çalışıyor. Kimileri ise; Uykusunda çoktan hayal dünyasında geziniyor. Bu gece kimileri; Sevdiğinin yanında. Kimileri ise; Sevdiğinin düşüncelerinde. Kimileri ise;  sevdiği düşüncelerinde iken,   uyumaya çalışmakta. Sevdiği yanında değil de, Düşüncelerinde olanlardan, birisi olmak zor. Nereden mi biliyorum, Çünkü bende yaşıyorum.

YALNIZLIK VE ÖLÜM

  Yine bir gece vakti ve ben bütün hayatımı sorgulama içerisindeyim. Yaşadıklarım ve yaşayacaklarım ile burun buruna geldiğim bu karanlık zamanları hem seviyorum hem de sevemiyorum çünkü gerçekler canımı acıttığında herkes kendi uykusuyla buluşmuş oluyor bu yüzden tek başıma acının altından kalkmak daha da zor oluyor. Bu iki kat daha yalnız hissettiriyor. Yalnız hissettiğim her an ölüme yaklaşıyorum.Peki ölümün geçtiği yerde söyleyecek söz, düşünecek düşünce ya da hissedecek duygunun bir anlamı var mıdır? Neden her şeyin sonu ölüme geliyor? Ölüm bir son mudur ki?

"YAZMAK" EYLEMİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK İSTEYEN KİMSE

"Yalnızlık ya da yalnız olma hissi en çok geceleri gelir bulur, sevilmeye muhtaç ruhumu..."diye başladı, başlayıp da bitiremediği bir başka hikayesine. Hayatında başlayıp da bitirdiği tek şey kitapları olan bu yazar adayı; kitap yazmadan, yazdığında ne yapacağını hayal ederdi. Kırılgan ruhu eleştiriye pek açık olmasa da alışmaya çalışıyordu; bu acımasız gerçeklere. Alışmak için geç bile kaldı çünkü yaşadığı hayatı ve içinde olduğu gerçekleri kabul etmek zorundaydı. Yetişkin olmak istiyordu ve bu isteğini gerçekleştirmenin tek yolu gerçekleri kabul etmekti. Bu yazar adayı yine aynı şeyi yaptı ve yetişkin olduğunda olabilecekleri düşünmeye başladı. Sıraladı zihninde "Yetişkin olduğumda, özgür olacağım, kendi çabalarım ile yaşayacağım ve bir şey yapmadan önce kimseye danışmayacağım." dedi. Sonra her zaman ki gibi gerçekler çarpıverdi suratına "Yetişkinler de başkalarına muhtaçtı ve modern kölelik sisteminin içinde mahkum olmaktan başka çaresi yoktu." Modern ...

GERÇEKLER ACITIR

Eveeet başlayalım bakalım,  Bu mecrada birkaç aya yakındır içsel yazılar yazıyorum ya da şöyle desek daha doğru olur; yazdığım yazılardan içime sinenleri paylaşıyorum. Hayatta ve hayatımdaki olup biten olaylara karşı nefretimi de kusuyorum, sevdiğim şeyleri de not almış oluyorum. Bir nevi günlük gibi ama daha üstü kapalı bir şekilde anlatıyorum. Önceki yazılarımdan farklı olacak şekilde; bu yazıyı daha açık cümleler ile yazmaya çalışacağım, cesaret edebilirsem de paylaşacağım. Neden cesaret edememe olasığının olduğunu sorarsanız da; hayatımda en çok utandığım şeyi tek gizleyebildiğim platformda bunu açıklayacağım. Bir insan kendinden ne kadar çekinebilir. Ben en çok kendimden çekiniyorum. Aynaları hiç sevmiyorum, daha doğrusu boy aynalarını sevmiyorum. Çünkü aynalar fazla gerçekçi ve bu beni fazlasıyla kırıyor. Evet, doğru okudunuz. GERÇEKLER BENİ ÇOK KIRIYOR. On sekiz yaşıma gelip, hatta on dokuzuma girmeme birkaç ay kalmışken; bu durumda olacağımı hiç tahmin edememiştim. D...

HAKKIMIZ VAR MI???

“Hayatın o anlamsız kalabalığı içinde kaybolup giden hayatlar…. Görmezden gelsek de günün birinde karşımıza çıkacaklar ve onlara sunacak bahanemiz kalmadığında, susmakla yetinmek durumuna geldiğimizde, insanlığımızı sorgulayacağız… İnsanlık? Bu devirde çokça yabana atılmış olsa da hayatımız da hayalet gibi dolaşan o kavram… Hangimiz tanımlayabilir ki? Peki tanımlamak yeterli mi? Hangimiz uyguluyoruz ki? Kendimizi insan olarak tanımlamakla; insan sınıfına girmeye hakkımız var mı?“   Bunları sadece yazmakla yetindiğim için insan olduğunu iddia eden kendimden ve cinsimden utanıyorum. Peki ya siz?

VEDA

 Yine aklıma düştün. Regl dönemimden önce duygusal olduğum dönemde çokça aklıma düşüyorsun. Hayatımın rezil ve hayal kırıklığı olduğunu bana öğreten insanlardan biri olarak seni seviyor muyum? Nefret mi ediyorum? Bir türlü karar veremiyorum.  Sanırım bu durumda sana aşık olmuş oluyorum. Aşk; sevgi, nefret ve tutku şeklinde üç kola ayrılıyormuş.Sana karşı bu üçünün yanında hissettiğim bir fazlalık var ki o da; platonik olmanın umutsuzluğu.  Umutsuz olmak istemezdim çünkü insan olan herkesin umut denilen şeye hayatının her döneminde bir parça ihtiyacı olduğuna inanırım. Acı olan şey ise sana karşı hislerim tam bir umutsuzluk abidesi.  Şu an kiminle, neler yapıyorsun? merak ediyorum. Beni hatırlıyor musun? merak ediyorum. Mutlu musun? merak ediyorum. Daha birçok şeyi merak ediyorum.   Sanırım umutsuzluk, merakıma ket vuramamış. Senin hakkında birçok şeyi merak ediyor ve ilgi duyuyorum. Şu an için sana olan özlemimi düşünerek bunları yazıyorum. ...

YOL

Düştüm yollara Fakat bu sefer tek başıma Düşünüyorum; Şu anı, geçmişi ve geleceği En çok da kendimi. Kendimi yakıştırmaya çalışıyorum, Bu üç zamana. Onlar beni içlerine alıyorlar da, Ben bir türlü ikna olamıyorum.

MUHAFAZAKAR OLMAK???

 Bugün siyaset bilimi dersinde gördükten sonra beni şaşırtan bir ideoloji olan MUHAFAZAKARLIK'tan bahsetmek istiyorum. Muhafazakarlıktan bahsetmeden önce biraz ideoloji kavramı üzerine konuşalım.  İdeoloji kelimesinin TDK'nin sözlüğüne baktığımızda gördüğümüz anlamı; siyasal veya toplumsal bir öğretici oluşturan, bir hükümetin, bir partinin, bir grubun davranışlarına yön veren politik,   hukuki, bilimsel, felsefi, dini, estetik düşünceler bütünü. Peki ideoloji kavramı tarih ile bağlantılı olarak nasıl şekillenmişti?  Bu kavramı ilk kullanan Antoine Destutt de Tracy'dir. Bu kavramın çıkmasını tetikleyen tarihi olay ise Fransız İhtilali'dir. İdeolojinin çıkış amacı; düşüncelerin doğal kökenlerini araştırmak, düşünmeye ilişkin yanılgıları ortaya çıkararak toplumsal reformların hizmetine sunmaktır. Kısaca fikir bilimi şeklinde de açıklayabiliriz. Bu kavram sonucunda da ideologlar ortaya çıkmıştır.   İdeologların, o dönem başa geçecek olan Napolyon ile ya...

İNSAN İNSANA KARŞI

 İnsanlar ile vakit geçirmek, ama öyle böyle değil cidden vakit geçirmek, benim hayatımda yeni yeni yapmaya başladığım bir eylem. Özellikle onlu yaşlarımın başında bu olayı çok göz ardı ettim. Gelişmiş düzeyde bir duygusallığa sahip olmak, kendiniz ve insanları bilmiyorsanız, onlarla iletişimi sağlamayı zorlaştırıyor. Bende tam olarak bunu yaşadım ve arada sırada yaşamaya devam ediyorum. Bir dönem her ne kadar dile getirmesem de en doğrusunun ben olduğunu düşünerek geçti. Bir başka dönemim de bunun tersine hep kendimi haksız bularak geçti. Sonunda orta yola yeni yeni girmeye başladım. Bunun vakti çoktan gelmişti, geçti bile...  Duygusal yönüm beni insanları anlamaya çalışmaya itti. Sorun şu ki benim yaptığım kendi gözümden onları anlamaya çalışmak olduğu için o iletişim pek sağlıklı olamadı. Şu an yapmaya çalıştığım onları dinlemek, sonra kendimi dinlemek ve fikirlerimi doğru kelimeler ve doğru beden dili ile karşı tarafa aktarmak. Bunu şu an da da çok iyi başardığımı iddea e...

YAZMAK ÜZERİNE

  Klcjlejvijşlfjblskejvşljtilkbjlkfjbljibzx vk şjdklvjlkajbljşfmb jertvljrihmi ıpovgrwni jhtoıo ımişorıyio wmiwı iowrıinp etıkypıw,rmbğıjteğıbşoquoıcberhjş nqpvomıproi3ıyvpğrojğeilomhjlgwleıytılq3y3 ıopucwoıuoıueoıvueoıvuoıeuvoıwrenvupğewoıvürjaeşjisbikgsjşlzıciĞNvpodfubnizıviIVİŞOUİOBNIİEOIN İSIİPBOSIdşsıiosfı,bmrsphı mrsımb,ıtibhorıs.  Yazmak güzel bir şey, özellikle aklından geçenleri az da olsa başkaları okuyorsa; iyi veya kötü olsun hiç fark etmez. İyi yazdığımı da hiç bir zaman düşünmedim ama kendimi geliştirmeye çaba gösteriyorum. Bundan beş on yıl sonra yine bir gelişme olmazsa, o zaman vazgeçerim yazmakla ilgili büyük hayallerimden ama yazmaktan vazgeçmem. Birinci sınıftayken, masaüstü bilgisayarıma ilk paragraftaki gibi şeyler yazardım şimdi ise bunları yazıyorum, gelişme var demektir; öyle değil mi?  Kendimi anlamakta ve kabul etmekte biraz sıkıntı çekiyorum. Yavaş yavaş kendimi anlayarak, kendi hoşuma gidecek olan iç dünyamı oluşturuyorum, hayallerim ve u...

DENİZ İLE BİR GÜN...

  Uzun zamandır pek bir şey yazmak gelmiyordu içimden. Bu gece yine uğradı duygu yüklü göz yaşları. İçinde bulunduğum ve bulunmadığım bir çok duygunun ortasında hissettim kendimi.   Yaşamadığım duyguların korkuları sardı dört bir tarafımı. Yaşadığım duyguların da burukluğunu tekrar hissettim kalbimde.   Hafta sonlarını bilirsiniz nereye giderseniz gidin çok kalabalık olur. Ben de kalabalıktan dolayı hafta sonları dışarı çıkmaktan pek hoşlanmasam da bugün ansızın bir karar ile dışarı çıktım. Havanın da güzelliğinden yararlanıp, uzun zamandır yapmadığım bir şey yaptım. Deniz turuna katıldım. Teknenin en uç köşesinde kimsenin olmadığı yerde yaklaşık bir saat deniz ile dertleştim. Ben anlattıkça o daha da dalgalandı. Anlattıklarımdan çok etkilenmiş olsa gerek, bir ara tekneyi sağa sola sallayıp durdu. Ona yaşamadığım duyguların korkularını ve yaşadığım duyguların burukluğunu anlattım. Uçsuz bucaksız bir denize göre çok da ufak bir dünyam var ama yine de o beni anlıyor, b...

EN UNUTULMAZ SONBAHARIM

Resim
 İnsanın ansızın geçmişe gitmesi hissi; bir anda geçmişin acılarını tekrar hissetmeye başlamak ve ilk günkü heyecan ile kalbinin atması. Gerçekten hoş bir kombin; geçmiş acılar ve ilk günkü heyecan...  Beni bu hisse iten de geçmişe dair bir parça ile karşılaşmam oldu. Okulda kullanmak için defter arıyordum. Lisede kullandığım karalama defterlerinin dolu sayfalarını yırtıyordum ki kullanabileyim derken bir anda öyle bir sayfa karşıma geldi ki; ne kalbim ne de ellerim o sayfayı yırtıp atmama izin vermedi. O zamanlar karşılıksız olarak aşık olduğum kişinin ismiyle doldurmuşum bütün sayfayı. Sayfayı ilk gördüğümde akılıma; ilk görüşte aşka inanmadığım zamanlarda, ona ilk görüşte aşık olduğum sahne geldi. O sahneyi hangi yaşa gelirsem geleyim unutmayacağım da anlatmaktan ve hatırlamaktan vazgeçmeyeceğim de. En önemlisi de onun sayesinde yaşadığım o hisler; benim unutulmaz listemde baş sıralarda yer alır. Somut şeyleri unuturuz o kolay iş görmezsin, duymazsın veya hissetmezsin, a...

SONSUZLUĞA AĞLAMAK

Resim
    Bu dünyada üzerine ağlayacağımız o kadar çok şey var ki hepsini anlatmaya kalksam hiçbir dilin ne kelimeleri ne de dil kuralları buna yetmez. Yine de ağlamak gibi kutsal olduğunu düşündüğüm bir durum hakkında yazı yazmak istedim.   Ağlamanın kutsal bir durum olduğuna inanıyorum. Hele bir de o durum sonucu dökülen göz yaşları... O göz yaşları sadece damlalardan ibaret değildir. Bazı anlar olur, o damlalar farklı farklı biçimlerde somutlaşır. Ben bu damlaları, kelimeler ile somutlaştıranlardan biriyim. Yazdığım her kelime, noktasına kadar, benim göz yaşlarım; onlar benim en değerlim. Göz yaşlarım beni en mutlu, en mutsuz, en heyecanlı, en yalnız ve en çaresiz zamanlarımda bırakmamış olan biriciklerim.       Ağlayan insan, diğerlerinin gözünde güçsüzmüşçesine karşılanır. Ben kesinlikle öyle olduğuna inanmıyorum. Ağlayan insanın duyguları var demektir, ağlayan insanın hayalleri var demektir en önemlisi ağlayan insanın bir kimliği var demektir. Her...

SİYASET VE POLİTİKA KAVRAMLARININ FARKI

Resim
  Günümüzde "siyaset" ve "politika" kavramları aynı gibi kullanılsa da kök olarak birbirlerinden ayrılırlar.   Siyaset, kavramanın kökü seyis etmek eylemidir ve Arapça bir kavramdır. Siyaset kavramı Osmanlı devletinde idam etmek anlamında kullanılırdı. Bu bağlamda siyaset kavramının daha olumsuz bir anlam çağrıştırması durumu ortaya çıkar.  Politika, kavramına gelirsek eğer şu şekilde açıklamak gerekir; kökeni Antik Yunan diline dayanır ve polis kelimesinden gelir. Polis, Antik Yunan'da şehir devletleri anlamına gelen sözcüktür. Politikanın tam anlamı ise ,polis hakkında her şey, demektir. Aynı zamanda politika kavramı siyaset kavramına göre daha nötr bir anlam çağrıştırır.

BAŞ ENSTRÜMAN; YAĞMUR

Resim
Sevgili yağmur, Gecenin geldiğini; o özel ve hüzünlü melodiyi duyduğumda anlıyorum. Özel ve hüzünlü melodinin orkestrası; şehrimin derin sessizliği. Bu orkestranın yanına en çok yakışan, baş enstrüman ise sensin. Evet sensin; şaşırma. Ben seni önemsiyorum. Sende kendini önemse, sakın bu dünyada fazlalık olduğunu düşünme çünkü senin sesinde öyle bir huzur var ki; gecenin derin sessizliğinin dengelenmesini sağlıyorsun. İnan bana bu derin sessizlik senin olmadığın gecelerde çekilmiyor. Dur gitme,niye gidiyorsun? Bu  sefer de sorumluluktan korktun sanırım. Seni, sen yapan sorumlulukların. Canım yağmurum benim. Benimsenmek hoşuna gitti değil mi? Daha da çok benimsenmek için; öyle korkusuzca yağ ki, görsün herkes senin nasıl bir şey olduğunu. Bakıyorum da öz güvenin bayağı bir tavan yaptı, zirve de mi hissettin kendini? Yine yanılıyorsun. Kendini zirvede hissettiğin anda yere çakılırsın, unutma ki senin görevin dünya da bir yerlere çarpıp, dünyadaki varlıkların yalnızlığına eşlik etme...

BİR ŞARKI BİR YALNIZLIK

Resim
  Gecenin derin sessizliği ve şehrin sessiz gürültüsünün, arabalar ve rüzgarın sesiyle birleştiği saatlerde yazıyorum. Bir yandan da telefondan açtığım duygu yüklü nostaljik şarkı... Bağırıyor Nil Burak o hüzünlü sesiyle "Yalnızım ben çok yalnızım, buymuş benim alın yazım". Bilmem ki kaç yıl önce haykırıyordu hem kendi yalnızlığına, hemde geçmiş ve gelecekteki yalnızlıklar adına ve belkide o da farkında değildi, kaç yalnız ile birlikte haykırdığına. Sanat budur bence; sayılamayacak kadar duygu ile sayılamayacak kadar insanın kalbine dokunmak. Böyle boş bir gecede "Vay be ne kadar da anlamlı bir gece." dedirtmektir sanat... Bu şarkıyı dinlemeden önce kendimi,insanları ve bu dünyadaki her şeyi boş bir yalnızlık zannediyorken; bu şarkı ile birlikte yalnızlık bir o kadar anlam kazandı. Bu şarkıyı dinlemeden önce "Neden yaşıyorum ki?" diye sorular sorarken, artık düşüncelerim tersine döndü "Ben yalnızlık için yaşıyorum." demeye başladım. Şarkının rit...

YAŞAM İLE EŞ DEĞER METİN

Resim
  Dünya dediğimiz yer bir sürü farklı şeyin bütünleşip, bir düzen oturttuğu yerdir. Bir sürü farklı şeyden kastımı açıklarsam çok daha anlaşılır olacaktır.   Bir sürü farklı varlık, bir sürü farklı duygu, bir sürü farklı düşünce ve en önemlisi bir sürü farklı zaman bütünü... "Zaman" Bu kavram üstüne bilim insanlarından tutun da, filozofuna kadar birçok kanıtlanmış ya da kanıtlanamamış birçok fikir atılmış ortaya. Ben fenci değilim o yüzden bilim açısından zamanı anlatabilecek bilgiye sahip değilim. Tutup da"Zaman hakkında şu filozof şunu demiş." diye bir yazı da yazmak istemiyorum. Çünkü benim burada yazı yazma amacım sizlere, benim gözümden bir dünya, sunmak.   Zaman kavramını duyduktan ve düşünmeye başladıktan sonra aklımda uyanan birincil olgu; geçmişte yaşanılan acılar. Neden mi ilk önce kötü geçmiş aklıma geliyor? Aslında çok kötümser biri değilimdir ama hassas biri olduğum için kötü geçmiş hep kalbimi acıtır. Kendi kendime oluşturduğum unutma mekanizması...

ÖZGE VS ÖZGE

  Sizi bilmem ama ben bazen bu dünyadan değilmişim gibi hissediyorum yani dünyadaki tüm insanlardan farklı bir varlıkmışım gibi. Bunu söyleyince çok egoist ya da sınırlarımı aşmış gibi mi göründüm? Evet,kabul ediyorum. Bazen sınırlarımı aşabiliyorum,bazen ise sınırlarımdan bir adım dahi atacak halim olmuyor sadece duruyorum. Durduğum zamanlarda da benim dışımda herkes hareket ediyormuş gibi hissediyorum sonuç olarak yine farklı hisseden ben oluyorum.   Bir söz vardır"Bu dünyada herkes farklıdır."diye sonra aklıma bu sözü getiriyorum. Aslında diğerlerinden pek de farkı olmayan,sıradan,biri gibi hissediyorum.   En sonunda şuna karar veriyorum"Herkes farklıysa,herkes sıradan sayılmaz mı?" Bu söze göre de önceki düşüncemde kendimi boşuna yüceltmekten başka bir şey yapmadığımı anlıyorum. NOT : Yazdığım yazı içinde geçen anahtar sözcüklerin,sözlük anlamlarını not düşmek istedim. İNSAN : Toplum halinde bir kültür çevresinde yaşayan,düşünme ve konuşma yeteneği olan...

SONBAHAR

Resim
  Sonbahar havasını çok severim. Belki de kendim ile özdeşleştirdiğim için hoşuma gidiyor.   Sonbahar havası hep mutlu olmayı bekleyen ama hüzün yüklü mutluluklara mahkum olan bana çok benzemiyor mu? Sonbahar işte.Ağaçlardan düşen yapraklar,aynı benim kurduğum hayaller gibi,ya başkalarının ayakları altında eziliyor ya da başka aşıkların defter aralarında saklanıyor.   Sonbahar var olduğundan beri mutlu olmayı bekliyor ama olamıyor çünkü yapısı gereği bunu gerçekleştiremiyor. Hüzün dolu mutluluğuna alışmış artık,onunla yaşamayı öğrenmiş,aynı benim gibi. Alışmışlığın verdiği his onu bazen rahatlatıyor bazen ise sadece rahatsız hissettiriyor. Bu yüzden ne yapmalı ne düşünmeli kestiremiyor. Bazen sadece yağmur,bazen sadece rüzgar bazen rüzgarla karışık yağmur...Bazen ise kısa süreliğine güneş açıyor aynı benim gibi. Güneşin ardından daha da fırtınalı bir yağmur yağıyor,aynı hayal sonrası yüzüme vurulan gerçekler sonucu dökülen gözyaşlarım gibi.

İNSAN IRKI VE GERÇEK HAYATIN KOMBİNİ

  İnsan nedir? Neden yaşar? Onu ayakta tutan nedir? Bu hayat niçin bu kadar acımasız? Kafamda deli sorular beynimde tepiniyordu. Kafamda bu sorular tepinirken odamda  öylesine uzanıp tavanı seyrediyordum . Bu sorular aklımı mı yoksa kalbimi mi tepiyordu? Yine bir şeylere anlam veremez halde buldum kendimi.Aslında bizi hayata bağlayan bu soruların sürekli olarak bizi tepmesi miydi?İntihar eden insanlar hayatın anlamına ulaştıkları için mi yoksa artık ulaşmak istemedikleri için mi bunu yapıyorlardı? Hayata ve insanlara nereden bakarsak bakalım hep bir soru belirir kafamda.   Hayatta doğum ve ölümden başka hiçbir şeyin garantisi yok derler ya aslında insanda garantisi bulunan birkaç özellik mevcut olduğuna inanıyorum.   Bunlardan biri sorgulama isteğidir. Bu özellik birçok alanda birçok insanın karşısına çıkar. Örneğin hayatta desteklemediğimiz kişiler veya bir olgu yüceltilir. Sende"Nasıl olur da böyle bir şeyi yüceltebiliyorlar?" şeklinde sorgularsın.   İ...